Öncelikle söylemeden geçemeyiz: biz çok şanslıyız. İki kuşak bir arada pek çok müdavimimiz var bizim. Bir zamanlar büyüklerinin elinden tutup gelen çocuklar şimdi ellerinde çocuklarıyla geliyor. Akideyi, horoz şekerini, badem ezmesini, tahin helvasını bilen bir kuşak yetişiyor. Badem ezmesi sevmezlerse marzipan seviyorlar, akideyi beğenmezlerse baston şekere bayılıyorlar. Demirhindi şerbetini iftar sofralarından eksik etmeyen anne babaların çocukları da frenk üzümünden, böğürtlenden yapılan şerbetleri içiyor.
Dünden getirdiklerimizi bugüne katarak akidemizle, badem ezmemizle, marzipanımızla, lokumumuzla sofralara konuk oluyoruz. Dünden bugüne yaşadıklarımız ve yaşattıklarımızla da sohbetlere, yazılara... Mahyalardan oyunlara, Karagöz Hacivat’tan Ramazan sohbetlerine unutulmaya yüz tutanları, aranan sorulanları, özlenenleri bir nebze olsun anımsatabiliyor ve yaşatabiliyorsak ne mutlu bize! Oruçlarını hurmayla açarken torunlarına dönüp, bakın çocuklar sizin için de çikolatalılarını aldık, derken gözlerinin içi gülen müdavimlerimiz oldukça biz o eski “Ramazan”ları her daim mutlulukla yad ederiz.